Klasikler Serisi
Küçük Prens
Dünyaca ünlü, milyonlar satan The Little Prince'in en son filmi de çıktı. Eğer kitap okumayı sevmiyorsanız filmini izleyebilirsiniz. Bana kalırsa kitabı güzel. Büyüyünce insanların o kadar derdi oluyor ki hayal dünyalarından vazgeçiyorlar, zihinlerini kapatıyorlar. Ey büyükler ne oldu o muhteşem hayal gücümüze ne oldu o dağlara, perilere, krallıklara yeni yeni evrenlere...
Para kazanmak uğruna köle olduğumuz şu dünyada acınası yeni zihinler kazanıyoruz. Hayal gücümüzü, olaylara bakış açımızı bize takılan at gözlükleriyle daraltıyoruz. Tam bu noktada tokat gibi gülünü bırakan ,gezegenini terk eden küçük prensimizle tanışıyoruz.
Merhabalar küçük prens... Uzaydaki sarı atkılı çocuk..
Küçük Prens'le lise de bana bir ders vermek için Küçük Prensin 1.bölümünde yer alan şapka olayla beni alt etmeye çalışan bir arkadaşım sayesinde tanıştım. Çok bilindik bir bölümdür bu.
''...Şaheserimi büyüklere gösterdim ve korkup korkmadıklarını sordum. Ama onlar: ”Korkmak mı? Bir
şapkadan niye korkalım ki?” dediler.
Oysa çizdiğim resim bir şapkaya ait değildi. Koca bir fili sindirmekte olan bir boa yılanını çizmiştim
ben....''
İlk okuduğumda bende birçok kişi gibi çok abartıldığını o kadar da önemli bir şey olmadığını düşünmüştüm ama tekrar ve tekrar okuyunca vermek istediği dersleri, hayatımızı ne kadar sıkıştırdığımızı; şu küçücük, basit dünyamızda ne kadar çok şeyi dert ettiğimizi anladım.
Gittiği gezegenlerde aslında çıkarmamız gereken o kadar güzel dersler var ki:
Başkalarını yargılama kendini yargıla, kibirli olma, kendini fazla büyütme, çok çalışmanın sana çokta yararı yok...
Aslında hepimizin bildiği ama hayatta bir türlü geçiremediğimiz şeyler tam olarak.
“Günaydın” dedi güllere. Onlar da: “ Günaydın” diye karşılık verdiler.
Küçük prens onları izledi biraz. Hepsi de kendi çiçeğine benziyordu. Şaşkınlıkla:
“Siz kimsiniz?” diye sordu.
“Biz gülleriz” diye yanıtladı çiçekler.
“Ah!” diye haykırdı küçük prens. Ve birdenbire içine büyük bir üzüntü çöktü. Kendi çiçeğinin
evrendeki eşsiz bir tür olduğunu sanıyordu. Öyle demişti çiçek. Be işte burada, küçük bir bahçenin
içinde, aynı çiçekten tam beş bin tane vardı!
“Eğer burada olsaydı, bana yine sitem ederdi” diye düşündü. “Sanki ölecekmiş gibi durmadan
öksürürdü. Yalanını bu şekilde ört bas etmeye çalışırdı muhakkak. Ve ben de hastabakıcılık
numarası yapardım. Aksi taktirde gerçekten de ölürdü. Altta kalmaktansa ölmeyi tercih ederdi.”
Sonra kendi kendine : “Eşsiz bir çiçeğim olduğu için kendimi zengin sanmıştım. Oysa o sıradan bir
gülmüş sadece. Peki yanardağlarıma ne demeli? Boyları sadece dizlerime geliyor ve birisi sönmüş
durumda. Tüm bunlar beni hiç de önemli bir prens yapmaz.
Kendini çimenlerin üstüne bıraktı ve ağlamaya başladı küçük prens.
Aslında nazını çektiğimiz insanların o kadar da büyütülecek kişiler olmadığını fark ettirdi bu konuşma bana. Niye beni yoran, eziyet eden kişileri çok seviyoruz ki. Kötü çocukların daha fazla sevilmesi gibi... Kimse eşsiz değildir bizim ona olan sevgimiz onu eşsiz yapmaktadır. Bunu da Küçük Prens tilkiden öğrenmiştir .
Ne kadar da ağır konuşmuş :) O kahrına katlandığımız vazgeçtiğimiz kişiler aslında bizim. Kafası Karamelli ne zaman oyunda birine kızıp ona bağırsam çağırsam bana küser. Ama benim başka kızıp bağıracak kimsem yok ki. Ben ölürken o da ölmeli ölmezse pre olmamızın anlamı kalmaz ki. Diğer boş güllere döneriz.
Ve son olarak bazılarının da gitmelerine izin vermeliyiz.
Lütfen resme çok dikkatli bakın ve onu hafızanıza iyice yerleştirin. Eğer bir gün yolunuz Afrika’ya
düşerse ve Sahara Çölü’nü geçerseniz, işte tam bu noktaya geldiğinizde lütfen biraz durun. Yanınıza
bir çocuk gelirse, yüzü gülüyorsa, altın sarısı saçları varsa ve soru sorulduğu zaman cevap
vermiyorsa, anlarsınız kim olduğunu. O zaman, n'olursunuz, beni böyle üzgün bırakmayın, yine
geldiğini yazıverin bana...
🌼




Yorumlar
Yorum Gönder