Margarita'nın Köşesi : Yine de, geleceği değiştirmeye çalışmam. Onun şimdiki halini seviyorum.
Diziler
Bağlantıyı al
Facebook
X
Pinterest
E-posta
Diğer Uygulamalar
ŞAHSİYET
''...Zaten başımıza gelen her şeyi hatırlıyor olsak deliririz yahu değil mi? Ama bazen de delirmemek için hatırlamak gerekiyor işte böyle. Neyse... ''
-Agâh Beyoğlu
Hatırla...
Bir gün bu zamana kadar bastırdığınız ne varsa gerçekleştirebileceğiniz bir özgürlüğe sahip olduğunuzu düşünün. Kanser olduğunuzu ve savaşmak yerine gidip görmek istediğiniz ne varsa onu gerçekleştirebileceğinizi. Ne kadar büyük bir özgürlük.
Ne yazık bu diziyi anlatmayacağım. Size Agâh Beyoğlu'nu tanıtacağım. Alzheimer hastalığı olan emekli adli katip memuru Agâh Bey her şeyi unutacağından dolayı büyük bir acı içindedir. Ama sonra fark eder ki zaten her şeyi unutacaktır ve yıllardır korktuğu için sakladığı bir olayı sonunda gerçekleştirme kararı alır.
Dizide sözleriyle ,son derece unuttuğumuz ya da farkında olduğumuz halde göz ardı ettiğimiz şeyleri yüzümüze pata kütü fırlatıyor. Gardınızı alıp izlemeye başlamanızı tavsiye ederim.
Ayrıca kendisi harika bir yalancıdır. Doktorundan kızına tüm herkese yalan söyleyerek bu cinayetleri işlemeye devam eder.
Planladığı şeyleri zaman içinde unutan Agâh, öfke krizlerine giriyor ve gittikçe kendi kendine konuşan yaşlı bir adam haline dönüşüyor.
Farkında olmadan yarattığı akım bir kez daha internetin ne kadar tehlikeli olduğunu gösteriyor. Genç çocukların bu seri katilin yaptığı şeyleri adalet olarak görmesi ve bunun üstünden örgüt kurmaları durumun ne kadar tehlikeli olduğunu gösteriyor. Fakat Agâh tabi ki de hiçbir şeyin farkında değil. Onun tek derdi kendi intikamı ve şahsiyeti.
Aşağıdaki kare öyle bir sahne ki Nevra ve Agâh için büyük bir dönüm noktası olan o sahneden sonra hepimizin anlayacağı üzerine insanlar yanlış gördükleri şeyi hukuktansa kendi doğrularıyla adaleti sağlama taraftarıdır. Bence yapılabilecek en iyi sonlardan biriydi. Hukukla her şeyin düzeldiğine inanırız ama adaleti arzularız. Vicdan denen duygu yüzünden de hukuka sığınırız.
🌼
GEZEGENİMİZ
Netflix'in çıkarmış olduğu İngilizcesi ''OUR PLANET'' olan ''Gezegenimiz'' adlı belgesel 8 bölümden oluşan mini dizidir.
David Attenborough 'un anlatımıyla ve kendi gezip gördüğü vahşi doğadaki hayvanların tanımıyla oluşmuştur.94 yaşında olan belgesel yayıncısı 50 yılı aşkın süredir vahşi doğa belgeseli yapmıştır.
Our Planet buzullardan tut okyanuslara okyanuslardan Yağmur Ormanlarına kadar yaşayan her tür vahşi hayvanhakkında bilgi vermektedir.1. bölümde yer alan Serengeti'nin vahşi köpeklerinden kaçan Antiloplardan, avlanan kuşlara kadar anlatılan bir bölümdür. 2.bölümde kutuplardaki hayvanlar hakkında bilgi vermektedir. 3.bölümde yağmur ormanları anlatılmaktadır. 4. bölüm ise ki bu benim en ilginç bulduğum bölüm ,sığ denizi denizleri anlatmaktadır. 5. bölümde Afrika'dan çayırlara geçiş söz konusudur. 6. bölümde okyanusun derinliklerinde yaşayan bilmediğimiz hayvanları öğrenmek istiyorsanız bu bölüm sizin için harika bir bölüm olacaktır. 7 ve 8 .bölümde tatlı su balıkları çakallar ve çeşitli orman sakinleri hakkında bilgi vermektedir.
David'in bu belgeselde asıl anlatmak istediği şey İnsanların doğaya bu şekilde müdahale ettiği sürece küresel ısınmanın artacağını ve insanların bu küresel ısınmadan çok büyük zararlar göreceğini onun yerine doğaya karşı sorumluluklarımızı yerine getirirsek ,doğa ile beraber uyum içinde devam edebileceğimizi anlatmaktadır. Doğa'nın bize ihtiyacı aslında yoktur. Doğa'yı ve kendimizi tehlikeye atan aslında bizleriz.
Değişik tür kuşlar, balıklar vb. hayvanlara karşı ilginiz varsa, Vahşi Doğa ve Dünya'yı tanımada , öğrenmede yardımcı olacak, hiç sıkılmadan izleyebileceğiniz bir bölümü 50 dakikadan oluşan bu harika belgeseli listenize kesinlikle eklemelisiniz.
❤
GİRLBOSS
Tam benim hayatım ya. Babasından para almak istemeyen, kimse onun bir bok olabileceğine inanmadığı, başarısız bir kız!!! Gerçek bir hikayeden alınan bu Netflix dizisi ciddi anlamda kendime tokat atmama neden oldu. Benim tatlı, aptal Sophia'm bir gün 2.elciden ucuza aldığı ceketi çok pahalıya satmasıyla e ticareti keşfetmiş yavaş yavaş o camianın insanı olmaya başlamıştır.
Nasty Gal isimli giyim markasının yaratıcısıdır. Fakat babası ona inanmamaktadır ve onu eve dönüp normal bir hayat yaşaması için ikna etmek ister. Bu konu da bile kendinin başarabileceğine inanan yine kendisidir.
Her zaman yanında olan arkadaşı Annie ona her konuda destekçidir. Sitedeki bazı satıcılar Sophia'dan son derece rahatsız olur. Özellikle aralarından Gail. Çünkü ondan aldığı pantolonu keserek şort yapıp satmıştır ve Gail bu duruma dayanamaz. Sophia'yle yüz yüze görüşür ve onun son derece asi ve umursamaz tavrına rahatsız olur. Siteye şikayet ederek onu banlatır.
Daha sonradan kendine yeni bir sayfa ve yer bulan Sophia harika bir açılışla her şeyi tek günde satılır ve talep harika bir hızda artar. Bütün bu yoğunluğun arasında sevgilisiyle yaşadıkları da onun ne kadar güçlü bir kız olduğunu gösteriyor.
SPOİLER ALARM ❗❗ Özellikle sevgilinin onu aldattığını öğrendiğinde ona ayar verişi on numaraydı.
Sophia'nın annesiyle görüşmesi üzerine hayata bakışı değişmiştir artık hayata bambaşka bakmaya başlamıştır.
Ne yazık ki ikinci sezon için onay alamayan, 20 dakikalık bölümlerden oluşan, ilham verici bir dizi. Özellikle Sophia'nın kendine olan inancı, başarması beni son derece etkiledi. Son derece eğleneceğiniz bu çerezlik diziye bakmanızı tavsiye ederim. Sophia'ya benden selam söyleyin 😊
🌼
BEHİND HER EYES
''Look at my hands. Count my fingers. Stay Calm''
Gözlerinin içine baktığınız, seviştiğiniz, beraber yemek yediğiniz, sohbet ettiğiniz kişi ya o değilse ve bunu öğrenmeniz imkansızsa.... Bu kirli oyundan nasıl kurtulurdunuz?
2021 başında çıkmış olan Netflix yapımı dizi, cidden ters köşe yapıyor. Altı bölümden oluşan sınırlı seri, Sarah Pinborough'un kitabına dayanmaktadır.
İçinde aldatma, anne sevgisi, Astral seyahat, yalan, aşk gibi konuları barındıran psikolojik gerilim dizisi.
Açık söylemek gerekirse ilk 2 3 bölüm biraz sıkıldım ama garip şekilde de çekiciydi. Başta Türk dizilerinden alışık olduğumuz basit bir aldatmaya dayanan kıskançlık ve evliliğin bitişi olacağını düşünmüştüm. Boşuna ters köşeye yazmıyorum sonu bambaşka hissettirecek size.
Dizinin başı barda arkadaşı tarafından ekilen Louise'in yanlışlıkla üzerine alkol döktüğü Dr. David'la tanışmasıyla başlar. David, eşi Adele'den o kadar yorulmuştur ki başka kadınlara yönelmektedir. Onu hayata bağlayan birilerine ihtiyacı vardır. Işığı parlayan birilerine... Louise 3 yıl önce boşanmış 7 yaşında bir oğlu olan psikiyatri kliniğinde sekreterlik yapan bir kadın. Tek sorun bu hanımımızda bu evli çiftin ikisiyle de takılıyor. Yani David'le sevişirken Adele'yle alışverişe, spora, kahve içmeye gidiyor. Tam kaşar .😊
Adele ailesini yangında kaybetmiştir. David onu yangından kurtarmıştır. Bu yüzden David'te çok bağlı ve aşıktır. Dizide geçmişteki Adele görüyoruz ve bazı farklar olduğunu hepimiz anlayabiliriz aslında bakın bu da bir ipucu.
Yatırıldığı rehabilitasyon merkezinde Rob'la tanışır. Rob onu çok mutlu eder ve Adele, Rob'a çok değer verir. Çok harika bir arkadaşlıkları olur. Ama işte bağımlıdan ne beklersin di mi.... OFF sonundaki olayları size anlatmadan bu yazıları yazmak o kadar zor ki!!!
Ve Rob... Bağımlı, pislik ve dizinin en kilit karakteri. Size küçük bir sır vereceğim Rob, Adele ihanet ediyor. Kendisi gay ve rehabilitasyon merkezinde bakıcıların penislerini emerek uyuşturucu sağlıyor. Kısacası bir boka yaramıyor merkez... Sonra Adele tanışıyor ve bu benciller grubunun arasında onu tek anlayan kişi olduğunu düşünüyor. Merkezden çıktıktan sonra Adele görmeye gidiyor ve Adele ona astral seyahati öğretiyor.
Adele bu konuda baya uzmanlaşmış olduğu için bedeninden çok uzaklara gidiyor ve yangının kokusunu bile duymuyor. Hatta bu yüzden ailesinin ölümünü kendisine bağlıyor. Hep bir suçluluk içinde...
Bencil ve açgözlü olan Rob'umuz bu zenginliği gördüğü için vazgeçmek istemiyor. Adele ihanet ediyor...
Son olarak Dr. David.. Kendisi Psikiyatrist ve Louise'nin çalıştığı ofise yeni alınmış bir doktor. Bu olay aralarında çok büyük sorunlar yaratıyor ne yazık ki. David sekterinden vazgeçmek istemiyor. Onunla sevişmek zaman geçirmek onu çok mutlu ediyor. Ama ne yazık ki bu tatlı kadınında kalbini kıracak kadar öküz. Ama sonunda Adele'den kurtulduğunu sandığında onu beklemediği bir sürpriz bekliyor.
Dizide Rob ve Louise'nin aynı hastalığı vardır. Uyku terörü. Bu konuda Adele, Louise yardım etmek için Rob'un günlüğünü verir. Diziyi dikkatli izlerseniz günlükten sonrasında aslında Adele ağzından birkaç kelime kaçırıyor olayları anlamanız için güzel bir ipucu olabilir size.
'' Hayatın boyunca sana yapışmış bir ruhla nasıl başa çıkabilirsin?''
Konuşmaya çok ihtiyacım olduğunu fark ettim ama maalesef etrafımda aynı yaralardan muzdarip insan yok. Fakat illa bunu okuyan biri (ki maalesef okunmuyor) yaşamıştır bunları. Güzel sayılabilecek bir üniversite hayatı yaşıyorum fakat anksiyete ve çok düşünme belasından kurtulamadığım için mutsuz oluyorum. Vizelerden sonra eve gittim ve sandığımdan daha çok özlemişim ailemi, evimi, odamı, kendimi.. Ne kadar arkadaşların da olsa kendin gibi hissedemiyorsun çoğu zaman. Bir söz var tek başına olduğun halin ile yanında bir kişi bile gelse o halin arasında farklar var. Tam sözü hatırlayamadım ama bunu anlatıyordu. Sorumluluk, uyum sağlama ve güzel olan şeyleri bozma endişesi kendinin biraz daha farklı formunu ortaya koymaya itiyor insanı. Bu psikolojik olarak hem bir adaptasyon hem de savunma iç güdüsü. Her neyse evde geçirdiğim 9 gün bana o kadar iyi hissettirdi ki. 3 günümü hastanede geçirsem de (bazı kontroller için) o bile çok gü...
Çok hoşuma giden bir nakaratın tam şarkısını açmış ve hayal kırıklığına uğramışım gibi. Şimdilerde fark ediyorum da bir çok şey benim için gerçekten hayal kırıklığı. 2024 bana kötü şeyler getirdiğini iddia etmiyorum fakat getirmesini umduğum hiçbir şeyi umduğum gibi getirmedi. Bu yıl biraz da insan olmanın acımasız taraflarıyla münasebetimin sınırları aşmasından da kaynaklı olabilir. Sizi 2024'ün başına getireceğim. Büyük bir sınav kaygı sı. O zamanlar ait olduğum hiçbir şey yokmuş gibi hissediyordum. Boşuna hazırlandığımı hissediyordum. Artı olarak üniversite korkusuyla mücadele ediyordum. Başka bir şehirde tek başına olmak oldukça zor gibiydi. Şimdi bakınca neden bu kadar korktuğumu anlasam da insan eşsiz bir varlık. Her şeye adapte olabilir. Aslında sanırım bunların hiçbirini konuşmak istemiyorum. İnsan gerçekten bu evrende tek başına. Ailedir, arkadaştır hiçbiri bu duyguyu alıp götüremiyor. Ben bazen çok güveniyorum, işte diyoru...
Sıkıldım. Kendimden, sorumluluklardan, okuldan... Eve gitmek istiyorum, sadece yatağımda olmak istiyorum. Hayat sanki yine beni boğuyor gibi hissediyorum. Çok stresli bir dönemdeyim. Herkes aynı dertlerle uğraşıyor ama niye sadece ben bu kadar kafama takıp kendimi kötü hissediyorum bilmiyorum. Hayat bir bana mı ağır, bir benim kollarım mı zayıf? Rahatlayamıyorum, hiçbir yere köklenemiyorum. Bir gün iyiysem niye dört gün bedelini ödüyorum. Ben neden hep kendi hayatımı bu kadar zorlaştırıyorum? Sorumluluklar neden beni bu kadar strese sokuyor? Olur gider her şey, kontrol edemezsin ki bu kadar her şeyi. Biraz soluk almaya ihtiyacım var artık. Gerçekten buna ihtiyacım var. Ama ben soluk alırken bile sorumlu hissediyorum. Eskisi gibi ölüm düşüncesi de rahatlamış hissettirmiyor beni. Ailemin yanını her seferinde çok özlüyorum. Ait olduğum yer neresi bilmiyorum. Eskiden evimdeyken sanki oraya ait hissediyordum ama şimdi ...
Yorumlar
Yorum Gönder